2 Haziran 2011 Perşembe

Sadece Bir An!!..Serkan ÖZKAYA..


Serkan ÖZKAYA!!..

1973 Istanbul'da doğdu. 
1997-1999 Bard College, New York, Yüksek Lisans'ını bitirdi.
2000-2001 E.R.B.A.N. Nantes, Yüksek Lisans'ını bitirdi.
2002 IASPIS, Malmö

Kişisel Sergileri:
2001 Utrechr'te Yaşıyor ve Çalışıyor, BeganeGrond, Utrecht, Dördiibiryerde, Fransız Kültür Merkezi, İstanbul
2000 Yeni Sanat Müzesi, IGSP, Istanbul
1999-2000 SlideShow Galerileri, İstanbul, Kopenhag, Hudson, New York 
1997 Keith Arnatt Bir Sanatçıdır, BM Çağdaş Sanat Merkezi, İstanbul

Grup Sergileri:

2001 Arbetsrum, Rooseunı, Malmö, Yeniden Bak, Proje4L, İstanbul -MUTATIONS/Söylenti Şehri, TN Probe, Tokyo Pamuk Prenses, Centre National de la Photographie, Paris -Kısa Öyküler, Fabbrica del Vapore 
2000 İzleyenin itirafları, Dulcinea, İstanbul-Bugünkü Program, Gelecek Program, Yapı Kredi, İstanbul
2000, Guarene Arte, Tokyo-Erken Bahar, Nikolaj, Kopenhag 
1998-1999 iskorpit, Badischer Kunstverein, Karlsruhe; Haus der Kulturen, Berlin

Serkan Özkaya, Alman Dili Edebiyatı bölümü mezunu olmasını, tamamen lisedeki bölümünden kaynaklı olduğunu söyledi.Aslında sanat yaşamı onun için bu kadar sonraya ait değilmiş.Sürekli çizimler yaptığını, bu alanda var olmak istediğinin, hep bilincinde olduğunu açıklıyordu sohbetimizde..Kendisiyle sanat yaşamını, işlerini ve bu alanda neler yapılması gerektiği üzerine güzel bir söyleşi gerçekleştirdik. Samimiyetini çok fazla hissettiğimiz Özkaya, rahat,sakin ve umursamayan kişiliğiyle enteresan bir görüntü sergiledi.Aslında rahat olmak daha zor, çünkü insanın doğasında hep kontrol hakim dedi ve bunun anlamsız bir şey olduğunu vurguladı.Her şeyin anlardan ibaret olmasının üzerinde bıraktığı etkinin işlerine yansıdığını görüyoruz.Bize bu konu üzerine bilgi verirken, bunun dışında birkaç sorunun cevabı ve iki işinin detayı sizlerle..

Sorgulamalarının nasıl olduğunu, İşlerinin ilerlemesini ve  Nelerden besleniyorsunuz? Dediğimizde ise;
Sanatçılar  genelde geçmişine bakar, yaşanmışlığına  belki de derdine göre bir şeyler yapar. İllaki bir bağlama sevdası vardır. Ben daha farklı yaklaşıyorum. Genelde rahat olduğum dönemlerde .. Mesela günlerce kitap okurken derin düşünme halinde aklıma bir şey gelir. Ya da aptallık.. Olmaması gereken şeyler. Ne alakası var dediğin yer.. Can sıkıntısı ve aptallık beslendiğim şeyler.. Aklın sınırları vardır ama aptallık dipsiz bir kuyu…

Eleştirileri dikkate alıyor musunuz? Diye sorduk..
Eleştirilere çok takılmıyorum. Arada okuyorum ve çok iyi eleştirmenler olduğunu düşünmüyorum. Türkiye de yapıtı derinlemesine anlatan ya da irdeleyen çok az kişi gördüm. Örnek olarak ise ; bana onun kellesini getirin adlı işini anlattı. Tabağın üstünde bir ayıcık kafası, ama içi boş sadece dışı var.Hiç yok sadece ısmarlama olduğunda yapılıyor. Ayı kafası olmasın diyenler oldu ama o kısmı beni hiç ilgilendirmiyor. Tadına filanda karışmıyorum. Eleştiri benim yapıtımda ne işe yarıyor bilemiyorum.:) dedi..

BANA ONUN KELLESİNİ GETİRİN! İse;
Özkaya'nın tasarladığı ve sadece yemek mekanların’ da sergilemeyi seçtiği heykel aynı zamanda yenilebiliyor. Heykeli görmek isteyen sanatsever, heykelin sergilendiği mekana gidiyor, "Bana Onun Kellesini Getirin!"i ısmarlıyor ve servis edildiğinde, önce görüntüsüne sonra da tadına bakabiliyor. Bu sayede sanatçı, heykelinin onu arzulayan sayısınca arz edileceğini, yani kişiye özel bir yapıt olduğunu vurguluyor.
Şanghay'ın ünlü lokantası (M on the Bund'da) üzeri böğürtlen soslu çikolata kaplı muhallebi, New York'un revaçta mekânı (Freemans'da) rom soslu zencefilli kek olarak hayata geçen heykel, İstanbul Sıraselviler'de, pek çok uluslararası ödül kazanmış olan Changa'da Şef Civan Er tarafından (kadayıfta tavuk ve yabani kekikli jus)yemeğine dönüştürülmüş.
Son olarak 2008’ de izmir’ de Murat Pilav’ın seyyar nohut pilav arabasında sokakta sanatseverlere sunuldu.

Özkaya, plastik ayıcık kumbara kafasından yaptığı bu heykel için;
Benim açımdan en önemli şey, eserin bir müze ya da sanat için ayrılmış bir yerde değil yaşamın içinde bir yerde, lokantada sergileniyor olması. Heykelimi müzede değil lokantada sergileyerek, heykel için yeni bir alan açmış oluyorum. Yemek hakkında herkes bir şey söyler, oysa insanlar sanat hakkında genelde ben anlamıyorum derler. Yargılama, değerlendirme alanını açmak istiyorum. Kimse istemezse "heykel" yok,  bir kişi isterse bir tane, bin kişi isterse bin tane var. Dedi ve Özkaya yine geçicilik hissini yaratıyor bu işiyle...

"Bana Onun Kellesini Getirin"







PASTACI YAMAĞI;
İsviçre’nin başkenti Bern’de 2006 yılında açılan 'İçini Boşaltmak' isimli sergide günışığına çıkarttı. Aynı zamanda heykel 2006 yılı Eylül'ünde Galerist'te de sergilendi. Pastacı yamağının yapım aşamasında straforlardan yararlanmış. Aynı zamanda bir çırağın kullandığı ne varsa aynısını Özkaya da kullanmış. Tüm bu giysileri alçıya batırarak, heykeli oluşturuyor. Yumurta olarak ta plastikten oluşturduğu nesneleri hokkabazların kullandığı ip ile tavandan asarak, heykelin hareketini tamamlaması sağlanıyor.

Sohbetimizde Özkaya içeriğini ise şöyle açıklıyor;
O andaki güzellik ve aşkınlık. Felaketin bir saniye öncesindeki o anı dondurabilmek. Ordaki güzellik. Bir çocuk görmüştüm dev gibi bir sürü şey taşıyordu. Ordan sonra aklıma geldi . O çocuk için mesela ölüm anı. O aradaki havada kalma durumu. Savunma mekanizması da olabilir aslında. O anı yaşamak yerine, sıyrılıp izlemek. Daha sonrası rezalet. Sadece bir an.Felaket anının öncesinin heykeli diye açıklıyor bize.








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder